Türkiye, OECD üyesi ülkeler içinde en düşük sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi kapsamına sahip ülkelerden biri. OECD verilerine göre Türkiye’de 2017 yılı için sendikalaşma oranı yüzde 8,6. 2016 yılı toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 7. Türkiye bu oranlarla OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor.
Son yıllarda hükümetin ekonomi yönetimi açısından yaygın kullanılan bir araç haline gelen grev yasakları da grev eğiliminin azalmasında önemli bir rol oynuyor. 1950 itibari ile her on yılda yapılan askeri darbeler, en son 15 Temmuz 2015 darbesi ile son iktidar; 7’si OHAL döneminde olmak üzere toplam 16 grevi yasakladı. Grev yasaklarının büyük bölümü ‘milli güvenlik’ bahanesiyle hayata geçirildi. 2003 yılından bu yana grev yasağına maruz kalan işçi sayısı ise 193 bindir.
2013 ile 2019 arasında sendikalaşmada yaşanan sayısal artışa rağmen, işçilerin yüzde 90’a yakını sendikasız olarak çalışıyor. Kayıt dışı çalışan işçiler dahil toplam 16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 859 bini sendika üyesi. Fiili sendikalaşma oranı yüzde 11,4. Toplam işçilerin yüzde 90’ına karşılık gelen 14 milyon 395 bin işçi ise herhangi bir sendikaya üye değil. Fiili sendikalaşma oranı kayıt dışı işçiler de katılarak DİSK-AR tarafından hesaplanan sendikalaşma oranını ifade ediyor. Kamu görevlileri hariç tüm işçilerin sendikalaşma oranını gösteriyor.
2018’de ve sonrası en fazla iş kazaları cinayetlerinin yaşandığı ikinci işkolu olan inşaatta sendikasızlık ise devam ediyor. Resmi sendikalaşma oranı yüzde 13,9 iken, inşaat işkolunda sendikalaşma oranı sadece yüzde 4,4 ve sendikalı işçi sayısı 54 bin 921. Bunların önemli bir bölümü ise kamu sektöründe çalışıyor. Özel sektör ise sadece göstermelik.
Son yıllarda üye sayısı en çok artan 10 sendika sırasıyla Hizmet-İş, Türk Metal, Genel-İş, Öz Büro-İş, Belediye-İş, Öz Finans-İş, Güvenlik-İş, Koop-İş, Öz Güven-Sen ve Öz Sağlık-İş sendikalarıdır. Üye sayısı en çok artan 10 sendika içinde 5 Hak-İş üyesi sendika, 4 Türk-İş üyesi sendika ve 1 DİSK üyesi sendika yer almaktadır.
Sendikalar yasası var, ancak ne yasa ne kuralar uygulama alanı bulmuyor. Arka bahçe sendikacılığı demek aslında yanlış bir kavram, zira bunun adına sendikacılık demek yanlış. Sermaye iktidardan aldığı güçle sendikalaşan işçileri kitlesel olarak işten atıyor, kanun devletinde kanunlar işçileri korumaktan aciz, çünkü davalar açılsa bile çok uzun sürüyor.
Sendikaların, sendikacıların önemli bir bölümü siyasal, bürokratik bir anlayışa sahip. Sendikacı kendini seçen işçiye değil iktidarın, bürokrasinin işlevini yerine getirmekle meşgul. İşverenle işçi arasındaki orta yolu bulmak, işçiyi korumak, işçilerin yeni haklar kazanmasını sağlamak, saldırılara karşı ortak tutum almak yerine iktidar ve sermayeyle uzlaşma peşindeler. Yıllardır devlete ait en çok işçilerin çalıştığı KİT’lerin özelleştirilmeleri önlenemedi. En büyük sorun son yılda kamu işçilerinin çalıştığı kurumların satılması, iş yerlerinin kapanması olduğu halde işçi sendikaları bir araya gelip bu konuyu birlikte çözmek yerine her biri bir yerlerde susmakla yetindi. Oysa iktidarları korumak, iş yerlerinin kapanması, satılması ile değildi. Göz göre göre devlete para kazandıran kitlerin bir bir satılması, işyerlerinin kapanmasına rağmen sessiz kalan sendikalara işçilerde güvensizlik oluştu. İş cinayetleri, iş kazaları, ihmallerde bile ortak tutum alamadılar. Bu duruma karşı çıkıp, kalabalık sendikalara karşı çıkan sendikalar ise çeşitli ayak oyunları ile yok edildiler. Daha olmadı yöneticileri yasal olmayan iftiralarla yok edildi. Bunun dışında suya sabuna dokunmayan küçük sendikacılar, sendikacılar ise, küçük olsun benim olsun anlayışı hâkim oldu. Yardımlaşma, dayanışma ve ortak örgütlenme gündeme gelmedi bile.
Kadın işçi sayısı ve kadınların sendikalardaki yönetim temsili de oldukça düşük düzeylerdedir. Bu durumun asıl sebebi çalışan kadın sayısının erkeklerden az olması, diğer bir sebebi ise eşlerinin sendikalaşmalarına izin vermemesidir. Erkek egemen bir çalışma düzeni mevcuttur.
Türkiye’de işçilerin yüzde 98,4’ü üç büyük işçi konfederasyonuna üye. 1 milyon 859 bin sendika üyesinin 1 milyon 831 bini DİSK, Türk-İş ve Hak-İş üyesi. Ocak 2013 ile Ocak 2019 arasında işçi sendikalarının üye sayısında yaşanan artış da ciddi dengesizlik gösteriyor. 2013-2019 arası Türk-İş üye sayısını yüzde 38 oranında artırırken, DİSK’in üye sayısındaki artış yüzde 71 oldu. Ancak olağan dışı ve “mucizevi” artış Hak-İş üyeliklerinde yaşandı. Hak-İş, 2013-2019 arasında üye sayısını yüzde 311 oranında artırdı.
2013 ve 2019 arasındaki yeni sendika üyeliğinde yaşanan 857 bin kişilik artışın konfederasyonlar arasındaki dağılımı da dengesizliği gösteriyor. Bu dengesizlik toplamda oluşan farkın da önemli nedenlerindendir.
Sendikaların işverenlerden ve devlet otoritesinden bağımsız olması, bir sendikanın sendika olabilmesi için olmazsa olmaz bir esasıdır. Diğer esası ise eşit dağılım olmasına rağmen, sendikalaşma oranları illere göre de büyük farklılıklar gösteriyor. İllere göre sendikalaşma oranları yüzde 5,7 ile yüzde 26,2 arasında değişmektedir. Sendikalaşmanın en düşük olduğu 10 il sırasıyla Antalya, Denizli, Yalova, Muğla, Mardin, Gaziantep, İstanbul, Ordu, Şırnak ve Uşaktır.
İstanbul yüzde 8,7 sendikalaşma oranı ile 81 il içinde 75. sıradadır. DİSK-AR’a göre İstanbul’un sanayisizleşmesine paralel olarak sendikalaşma oranı da düşüyor. Denizli, Antalya, Yalova ve Gaziantep gibi gerek imalat sanayi gerekse hizmet sektörünün yoğun olduğu illerde de sendikalaşma oranı oldukça düşük olmakla birlikte zaten sendikal faaliyetlerde etkisiz ve niteliksizdir.
Kısacası sendikacılığın asıl işlevi, Türk tarihinde olan, çalışan işveren barışı içinde değil, yine siyasi, göstermelik, asıl işlevinden uzak bir durumdadır. Bağımsız Tarım ve Orman iş kolunda bir sendika yoktur. Zaten iş kolu olarak ta dağınık bir yapıya sahiptir. Oysa gıda, tarım, orman, su hepsi aynı iş kolunda yer almalıdır.
Ali BAL
Genel Başkan/ ATORSEN